İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kente armağanı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi (AASSM), sanata dair uzun soluklu bir düşün gerçeğe dönüşmesidir. 2000 yılında bir proje yarışmasıyla başlayan bu düş, 27 Aralık 2008 tarihinde hayata geçirilmiştir.
Projenin müellifi mimar Tevfik Tozkoparan, şimdi anılarda kalan bir zamanların troleybüs garajı ve bakım atölyesini bir sanatsal aktiviteler merkezine dönüştürmeyi başarmış. Üstelik bunu yaparken de salt bir mimari unsur olarak yapının yerine İzmirlilerin yaşama biçimlerine uygun özellikler kazandırmış.
29.500 m2 toplam alana sahip olan Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, içerisinde 1130 kişilik büyük salon, 244 kişilik küçük salon, 5 adet sergi salonu, açık alan etkinlerine de uygun yapısıyla Türkiye’nin en nitelikli sanat merkezlerinden birisidir. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, teknik ve akustik bakımından da Türkiye’nin en iyi sanat merkezidir. Akustik projesi Sidney Opera Evi ve Londra Kraliyet Opera Binası projelerini de tasarlayan ARUP Firması tarafından gerçekleştirilmiştir.
27 Aralık 2008 tarihinde açılış üçlemesi konserleri ve İstanbul Modern Sergisi ile sanatseverlere merhaba diyen AASSM, o günden bu güne kadar her kesimin ilgisini çekebilecek birçok etkinliğe ev sahipliği yapmıştır. Açılışından günümüze İzmir halkı tarafından programları beğeniyle takip edilen İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın haftalık konserleri, İzmir Opera Balesi'nin seçkin etkinlikleri ile İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın gerek ulusal gerekse uluslararası basında büyük ses getiren İzmir Avrupa Caz Festivali ve Uluslararası İzmir Festivali’nin çeşitli etkinlikleri AASSM’ nin büyüleyici atmosferinde can bulmuştur.
Ahmed Adnan Saygun
Sanatçı, 7 Eylül 1907 tarihinde İzmir'de doğmuştur. Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). Saygun, ilk T.C. Devlet Sanatçısı'dır.
Türk müzik tarihinde Türk Beşleri olarak anılan bestecilerden birisi olan Saygun, ilk Türk operasının bestecisidir. Cumhuriyet Dönemi Türk müziğinin en çok seslendirilen eserlerinden "Yunus Emre Oratoryosu" en önemli yapıtıdır.
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Saygun'un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alacak olan öğretmen Mahmut Celalettin Bey, annesi Konya'nın Doğanbey mahallesinden gelip İzmir'e yerleşmiş bir ailenin kızı olan Zeynep Seniha Hanım'dır.
Saygun 1922 yılında, Macar Tevfik Bey'in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransızca olan La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir Musiki Lugati meydana getirdi.
İlkokullarda öğretmenlik yaptığı dönemde Ziya Gökalp'in, Mehmet Emin'in, Bıçakçızade Hakkı Bey'in şiirleri üzerine okul şarkıları yazdı. 1925 yılında devletin yetenekli gençleri müzik eğitimi için Avrupa'daki önemli konservatuvarlara göndermek üzere açtığı sınava girmek isteyen genç müzisyen, annesinin ani ölümü üzerine bu fırsatı kaçırdı. Orta dereceli okullarda müzik öğretmenliği yapmak için açılan sınavı kazanarak 1926 yılından itibaren bir süre İzmir Erkek Lisesi'nde müzik öğretmenliği yaptı.
1927 – 1928 yıllarında "Re Majör Senfoni"yi besteleyen sanatçı; 1928 yılında hükümetin müziğe yetenekli gençler için açtığı sınavı tekrarlaması üzerine fırsatı yakaladı ve devlet bursuyla Paris'e gönderildi. Vincent d'Indy (kompozisyon), Eugène Borrel (füg), Paul le Flem (kontrpuan), Amédée Gastoué (gregoryen ezgileri) ile çalıştı. Paris'teyken Op. (Opus) 1 sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini yazdı. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında jüri başkanının Henri Defossé (Cemal Reşit Rey'in orkestra şefliği hocasıdır) olduğu Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazandı.
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre Musiki Muallim Mektebi'nde müzik öğretmenliğine başladı; müzik imlası ve kontrpuan dersleri verdi.
Ahmed Adnan Bey ve ailesi 1934'te çıkan Soyadı Kanunu'ndan sonra babanın isteği ile "Saygın" soyadını aldı; ancak başkası tarafından alındığı gerekçesiyle bir süre sonra soyadları "Saygun" olarak değiştirildi.
Saygun, 1934 yılında Atatürk'ün talebiyle, Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi şerefine ilk Türk operası olan Özsoy Operası Op. 9'u bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Liberettosunu Münir Hayri Egeli'nin yazdığı opera, Türk milletinin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi. Eserin prömiyeri 19 Haziran 1934 gecesi Atatürk ve Rıza Pehlevi huzurunda gerçekleştirildi.
Sanatçı, Özsoy'un sahnelenmesinden sonra Yalova'daki yazlık evinde kendisini kabul eden Atatürk'e Türk musikisi hakkında bir rapor sundu. Güneş-Dil ve Türk Tarihi teorilerinden etkilenerek hazırlanmış bu rapor 1936'da "Türk Musikisinde Pentatonizm" başlığı ile yayımlandı.
Yalova'dan dönüşte vekaleten Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefliğine getirilen sanatçı; bu görevini bozulan sağlığı nedeniyle İstanbul'a gidişi nedeniyle ancak bir kaç ay sürdürebildi. Orkestra ile ilk konserini 23 Kasım 1934'te verdi.
1934 yılı Kasım ayı sonunda Saygun'a Atatürk'ten yeni bir opera sipariş geldi. 27 Aralık gecesi temsil edilmek üzere Taşbebek operasını bestelemeyi başaran sanatçı, bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı. Eser, 27 Aralık 1934 gecesi Ankara Halkevi'nde sahnelendi; orkestrayı çok hasta olmasına rağmen bizzat Saygun yönetti.
Temsilin ardından İstanbul'a giden ve beş ay ara ile iki kulak ameliyatı geçiren Saygun'un, görevini ihmal ettiği gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'ndaki ve ardından Musiki Muallim Mektebi'ndeki işine son verildi; Ankara Devlet Konservatuarı'nın kuruluş çalışmalarından da uzaklaştırıldı.
Saygun, 1936'da İstanbul Belediye Konservatuarı'nda öğretmenliğe geri döndü; 1939'a kadar bu görevde kaldı. Sanatçı, "Yunus Emre Orotoryosu" adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti.
Saygun İstanbul'da iken Ankara'da devam eden yeni bir konservatuvar kurma çalışması, Saygun'un savunduğu "kültürel ulusallık" fikrini değil; "evrensel müzik" anlayışını destekleyenler tarafından sürdürüldü. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen Paul Hindemith'in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Saygun ise 1936 yılında Halkevleri'nin daveti üzerine Türkiye'ye gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok'a Anadolu gezisinde eşlik etti. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, "Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları” başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.
Saygun, 1939 yılında Halkevleri'nin önerdiği müfettişlik görevini kabul etti ve bu vesile ile Türkiye'yi dolaştı. 1940 yılında bir konser için Ankara'ya gelen ancak Nazi baskısı nedeniyle ülkesine geri dönemeyen Budapeşte Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai (sonradan Nilüfer adını almıştır.) ile 1940 yılında evlendi; çiftin çocuğu olmadı. Halkevleri'ndeki görevinin yanı sıra 1940 yılında "Türk Müzik Birliği" adlı bir koro kuran Saygun, bu koro ile düzenli olarak oda müziği konserleri verdi. "Halkevlerinde Musiki" adlı bir kitap yayımladı. Yunus Emre Orotoryosu 1943 yılında CHP'nin açtığı yarışmada birincilik ödülünü Ulvi Cemal Erkin'in piyano konçertosu ve Hasan Ferit Alnar'ın Viyola Konçertosu ile paylaştı.
Saygun'un 1942'de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu, 25 Mayıs 1946'da Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen eser, daha sonra Paris'te ve 1958 yılında Birleşmiş Milletler (BM) kuruluş yıl dönümü vesilesiyle New York'ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun; çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı'nın Dervişler Caddesi'ndeki Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri, Avrupa ve Amerika'ya, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu. Sanatçı eserin Ankara'daki ilk temsilinden sonra 1946 yılında Halkevleri müşavir ve müfettişliğinin yanı sıra Ankara Devlet Konservatuarı'na kompozisyon öğretmeni olarak atandı. Aldığı davetler üzerine Londra ve Paris'e gitti; halk müziği üzerine çalışmalar yaptı; konferanslar verdi.
Kerem, Köroğlu, Gilgameş, koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. Eserleri New York NBC, Orchestre Colonne, Berlin Senfoni Orkestrası, Northern Sinfonia, Julliard Quartet gibi topluluklar tarafından seslendirildi. 1971'de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun'a verildi.
Sanatçı, 6 Ocak 1991 tarihinde pankreas kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.
Etnomüzikoloji ile müzik eğitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan “Ahmed Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezi”nde bulunmaktadır.
Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Company, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.
Müzikolog Emre Aracı tarafından kaleme alınan kapsamlı bir biyografisi Adnan Saygun – Doğu Batı Arası Müzik Köprüsü adı altında Yapı Kredi Yayınları tarafından 2001 yılında yayımlanmış; hayat öyküsü ayrıca Mucize Özinal tarafından Dar Köprünün Dervişi (2005) adıyla romanlaştırılmıştır.
Kitapları
• Türk Halk Musıkisinde Pentatonizm, 1936.
• Gençliğe Şarkılar: Halkevi ve Mektepler için, 1937.
• Halk Türküleri: Yedi Karadeniz Türküsü ve Bir Horon, 1938.
• Halkevlerinde Musıki, 1940.
• Yalan (Sanat Konuşmaları), 1945.
• Lise Müzik Kitabı (Halil Badi Yönetken ile birlikte), 1955.
• Karacaoğlan, 1952.
• Musıki Temel Bilgisi, 1958 – 1966.
• Mod öncesi Ezgilerin Sınıflandırılması, 1960.
• Toplu Solfej, I – 1967, II – 1968.
• Töresel Musıki, 1967.
• Atatürk ve Musıki: Onunla Birlikte, Ondan Sonra..., 1982.
Çeviriler
Atatürk ve Musiki: Onunla Birlikte, Ondan Sonra..., Ankara, Sevda - Cenap And Müzik Vakfı, 1982.
Kaynak
http://tr.wikipedia.org